Türkçe, coğrafi olarak çok geniş bir sahada konuşulmakta ve konuşan sayısı bakımından dünya dilleri arasında üst sıralarda yer almaktadır. Türkçenin dünyanın en yaygın ve eski dillerinin başında gelmesi ile ilgili iki yanılgıya sahibiz:
1. Türkçe, gerçekten dünyanın en çok konuşanı olan dillerinden biri midir?
2. Türkçe, gerçekten dünyanın en köklü dillerinden biri midir?
Her iki soru için de cevap: Evet.
2024 verilerine göre Türkçe, dünyada en çok konuşulan diller arasında 90 milyon konuşanı ile 17. sırada yer alıyor. Peki ya tüm Türk devletleri lehçelerle değil de ortak bir Türkçe ile konuşuyor olsaydı? O zaman belki bu listede ilk sıralarda yer alabilirdik, bilemiyoruz. Ancak ihtimaller üzerine konuşmak bizi sonuca götürmek için iyi bir yöntem olamaz. Bunun yerine hedefler belirleyip bu hedefler doğrultusunda çalışmak daha etkili olacaktır. Tam bu noktada gözlerimizi Fransa’ya çevirelim. Fransızca, 80 milyon kişi tarafından ana dili olarak konuşuluyor olmasına karşın dünya genelinde 310 milyon konuşana sahip olup en çok konuşulan diller arasında 5. sırada yer almaktadır. O hâlde buradan çıkarılacak en önemli alt metin, bir dilin ana dil olarak konuşulmaktan ziyade popüleritesinin çok daha etkin olduğudur. Türkçenin konuşulurluğunun artması için nüfusumuzun artmasını veya Türk devletlerinin tümünde Türkiye Türkçesi konuşulmasını beklemek yerine başka ülkelerin vatandaşlarını Türkçe öğrenmeye teşvik edecek çalışmalar üzerinde durmalıyız.
İkinci sorumuza gelecek olursak, Türkçenin dünyanın en köklü dillerinden biri olduğu yargısına nasıl ulaştığımızı konuşmamız gerekir. 1889 yılında Orhun Yazıtları’nın bulunması ile dünyadaki tüm dil bilimciler büyük bir heyecana kapıldı. MS 8. yüzyıla ait bu abide o zamana kadar keşfedilmiş yazılı belgeler arasında insanoğlunu en eskiye götürenlerden biriydi. Bu da şu demek oluyordu: Bu yazıtlar hangi millete aitse o milletin dünya tarihinde uzun yıllardır var olduğunu ve bu kadar eski bir tarihte dahi yazılı belge ortaya koyabilecek kadar gelişmiş olduğunu kanıtlayacaktı. Çözümlenmesi üzerine uzun yıllar çalışılan bu yapıtların, üstlerinde yazılı olan “Türk” ve “Tengri” kelimelerinin okunması ile Türklere ait olduğu kesinleşmiş oldu.
Dil, bir milletin aidiyet duygusunun gelişmesi ve görünürlüğünün artmasını sağlayan en önemli faktörlerden biridir. Türkçe, özellikle son yıllarda oldukça ilgi görmektedir. Türkçe öğrenmek istenmesinin pek çok nedeni olabilir: Türkiye’nin eşsiz güzelliklerini gezerken yardımcı olmasını istemek, Türk bir arkadaş edinmek, Türkiye’ye iş veya eğitim için gelmek, farklı kültürleri tanıma isteği veya Türkiye’de gönüllülük faaliyetlerine katılmak…
Türkçe, düşünüldüğü gibi öğrenilmesi zor bir dil değildir. Öğrenenler açısından Türkçenin yazıldığı gibi okunuyor olması en büyük avantajlarından biridir. Aynı zamanda Türkçeyi iyi seviyede konuşamıyor olan kişilerin bile Türk halkı ile rahatlıkla iletişim kurabilir olduğunu görürüz. Türkçe’de çok fazla yapı ve kural bulunsa da genel anlamda dile hâkim olmak oldukça kolaydır. Yabancılar için Türkçenin öğrenebilmesini zorlaştıran en büyük etken, dil bilgisi yapısının diğer birçok dilden farklı olmasıdır. Özellikle Avrupa dilleri ile karşılaştırıldığında Türkçenin çok daha farklı bir gramer yapısı olduğu görülmektedir. Bundan dolayı da dilin yapısını kavrayıncaya kadar zorlu bir süreç yaşanmaktadır. Bunun önüne geçmek için dil öğrenmeye başlarken öncelikle Türkçenin dil yapısını anlamak gerekir. Türkçenin dil yapısını iyice kavradıktan sonra aynı dil ailesindeki diğer dilleri (Korece, Kazakça, Özbekçe vb.) öğrenmek de daha kolay hâle gelecektir.
Türkçe öğrenmeye başlarken bu dili öğrenmek için motivasyonun ne olduğunu bilmek işi kolaylaştıracaktır. Türkçe öğrenimi hangi amaçla gerçekleştirilecekse öncelikle günlük hayatta sıklıkla kullanılan kelime ve kalıp ifadelerle birlikte o alandaki kelimeleri öğrenmek dili daha rahat ve kalıcı şekilde öğrenmeyi sağlamaktadır. Dil öğrenen kişinin ana dili ile öğrenmekte olduğu dil arasındaki ortak sözcükleri keşfetmesi dile olan ilgiyi artırırken kullanım kolaylığı da sağlamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken asıl nokta ise anlam farklılıkları ve kalıp ifadelerin kullanımıdır. Kalıp ifadeleri ve deyimleri çeviri yöntemi ile değil yaşantılarla öğrenmek gerekir. Ancak bu şekilde dildeki doğru kullanımı anlaşılabilir ve içselleştirilebilir.
Dil ve kültür ayrılamaz bir bütünün parçalarıdır. Dil öğrenirken o kültürü de öğrenmeye ve deneyimlemeye çalışmak hem dile aşina olmayı sağlayacak hem de kalıcılığı artıracaktır. Türk kültürü çok renkli ve çeşitli bir kültürdür. Türkçe öğrenmenin en eğlenceli yanlarından biri de Türk kültürü ile iç içe olmaktır.
Gelelim Türkçe öğrenmenin en önemli püf noktasına: Kendine güvenmek.
Tüm dillerde olduğu gibi Türkçe öğrenirken de kendine güvenmek ve hata yapmaktan korkmamak süreci oldukça kolaylaştıracaktır.
Leyla Andıç